Sitemizde, siz misafirlerimize daha iyi bir web sitesi deneyimi sunabilmek için çerez kullanılmaktadır.
Ziyaretinize varsayılan ayarlar ile devam ederek çerez politikamız doğrultusunda çerez kullanımına izin vermiş oluyorsunuz.
X

Madde 39

IV. İrade bozukluğunun giderilmesi

IV. İrade bozukluğunun giderilmesi

Madde 39 - Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır.

Aldatma veya korkutmadan dolayı bağlayıcılığı olmayan bir sözleşmenin onanmış sayılması, tazminat hakkını ortadan kaldırmaz.

I-) 818 Sayılı Borçlar Kanunu:

IV - Akde icazet ile rızanın fesadı bertaraf edilmesi

Madde 31 - Hata veya hile ile haleldar olan yahut ikrah ile yapılan akit ile mülzem olmayan taraf bu akdi ifa etmemek hakkındaki kararını diğer tarafa beyan yahut verdiği şeyi istirdat etmeksizin bir seneyi geçirir ise, akde icazet verilmiş nazariyle bakılır. Bu mehil, hata veya hilenin anlaşıldığı veya korkunun zail olduğu tarihten itibaren cereyan eder.

Hile ile haleldar olmuş yahut ikrah ile yapılmış olan bir akde icazet, zarar ve ziyan talebinden feragati istilzam etmez.

II-) Madde Gerekçesi:

Madde 39 - 818 sayılı Borçlar Kanununun 31 inci maddesini karşılamaktadır.

Tasarının iki fıkradan oluşan 39 uncu maddesinde, irade bozukluğu sonucunda bir sözleşme yapan tarafın, bu sözleşmenin onanmış sayılmasının koşulları ile aldatma sebebiyle veya korkutulma sonucunda sözleşme yapan tarafın tazminat hakkı düzenlenmektedir.

818 sayılı Borçlar Kanununun 31 inci maddesinin kenar başlığında kullanılan “IV. Akde icazet ile rızanın fesadı (nın) bertaraf edilmesi” şeklindeki ibare, Tasarının 39 uncu maddesinde, “IV. İrade bozukluğunun giderilmesi” şeklinde değiştirilmiştir. 818 sayılı Borçlar Kanununun 31 inci maddesinin birinci fıkrası, iki cümleden oluştuğu hâlde, Tasarıda tek cümleye dönüştürülmüştür. Ayrıca, “akde icazet vermiş nazariyle bakılır.” şeklindeki ibare yerine, Tasarıda “sözleşmeyi onamış sayılır.”; “bir akde icazet” yerine de “bir sözleşmenin onanmış sayılması” şeklindeki ibareler kullanılmıştır.

Maddenin birinci fıkrasında öngörülen bir yıllık süre, hak düşürücü niteliktedir.

Metninde yapılan arılaştırma dışında, maddede 818 sayılı Borçlar Kanununa göre bir hüküm değişikliği yoktur.

III-) Kaynak İsviçre Borçlar Kanunu:

1-) OR:

IV. Aufhebung des Mangels durch Genehmigung des Vertrages

Art. 31

1 Wenn der durch Irrtum, Täuschung oder Furcht beeinflusste Teil binnen Jahresfrist weder dem anderen eröffnet, dass er den Vertrag nicht halte, noch eine schon erfolgte Leistung zurückfordert, so gilt der Vertrag als genehmigt.

2 Die Frist beginnt in den Fällen des Irrtums und der Täuschung mit der Entdeckung, in den Fällen der Furcht mit deren Beseitigung.

3 Die Genehmigung eines wegen Täuschung oder Furcht unverbindlichen Vertrages schliesst den Anspruch auf Schadenersatz nicht ohne weiteres aus.

2-) CO:

IV. Vice du consentement couvert par la ratification du contrat

Art. 31

1 Le contrat entaché d’erreur ou de dol, ou conclu sous l’empire d’une crainte fondée, est tenu pour ratifié lorsque la partie qu’il n’oblige point a laissé s’écouler une année sans déclarer à l’autre sa résolution de ne pas le maintenir, ou sans répéter ce qu’elle a payé.

2 Le délai court dès que l’erreur ou le dol a été découvert, ou dès que la crainte s’est dissipée.

3 La ratification d’un contrat entaché de dol ou conclu sous l’empire d’une crainte fondée n’implique pas nécessairement la renonciation au droit de demander des dommages-intérêts.

VI-) Yargı Kararları:

1-) Y. 19. HD, T: 03.02.2016, E: 2015/8658, K: 2016/1433:

“… Davacı, bir dönem kiracısı olan davalının kimliği hakkında gerçeğe aykırı beyanlarda bulunarak kendisinde güven oluşturduktan sonra hile ile senetler imzalattığını, bu senetleri icra takibine konu ederek icra tehdidi altında 40.700 TL tahsilat yaptığını, İcra Müdürlüğü’nün … esas numaralı dosyasının ise halen derdest olduğunu ileri sürerek, davalıya herhangi bir borcunun bulunmadığının tespitini ve kendisinden icra baskısı altında haksız olarak tahsil edilen miktarın … TL’sinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, … havale tarihli dilekçesi ile istirdat talebini …TL olarak değiştirmiştir.

Davalı vekili, zamanaşımı itirazında bulunarak davanın reddini istemiştir.

 Mahkemece, davacı tarafından hilenin en geç ilk icra takibinden gönderilen ödeme emrinin tebliği ile birlikte öğrenildiği, davacı tarafından icra takip işlemlerine itiraz edilmeyerek dosyaların karşılıklı ödeme ve ibra ile sonuçlandırıldığı, davanın aradan 1 yıl geçtikten sonra açıldığı gerekçesiyle hak düşürücü süre sebebiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.

 Davacı TBK’nın 36. maddesinde düzenlenen hile (aldatma) iddiası ile menfi tespit isteminde bulunmuştur. Aynı Kanun’un 39.maddesi uyarınca yanılma veya aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıl içinde davanın açılması gerekir. Somut olayda ilk icra takibi 12.8.2013 tarihinde başlatılmış 28.8.2013 tarihte tebligat yapılmıştır. Dava ise 23.5.2014 tarihinde açılmıştır. Öğrenme tarihi ile dava tarihi arasında 1 yıllık süre geçmediği için hak düşürücü süre dolmamıştır. Mahkemece işin esasına girilerek tarafların delilleri toplanıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken …”

2-) Y. 13. HD, T: 20.01.2016, E: 2015/915, K: 2016/1041:

“… 1-Davacı, açmış olduğu davada 05.08.2004 tarihli sözleşmede hata ve hileye düşürüldüğünü, okur yazar olmadığını, bu durumu 18.01.2010 tarihinde öğrendiğini ileri sürmüş ve 28.06.2010 tarihinde dava dilekçesini vermiştir. Mahkemece irade beyanının öğrenmeden itibaren bir yıl içinde kullanılmadığı 2010 yılında öğrenildiği, 2011 yılında dava açıldığı gerekçesi ile dava reddedilmiştir. Davacının iddia ettiği 18.01.2010 tarihinden önce hata ve hileyi öğrendiğine yönelik savunma ve delil bulunmamaktadır. Davanın süresinde açıldığının kabulü gerekir. Hal böyle olunca iddia ve savunmaya yönelik tüm deliller toplanıp işin esası incelendikten sonra sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. …”

3-) Y. 1. HD, T: 05.10.2015, E: 2014/1767, K: 2015/11295:

“… Davacı, mirasbırakanları babaları ...’dan bir çok taşınmaz kaldığını, şehir dışında yaşadığından 1991 yılında kendisini telefonla arayan davalı kardeşinin babadan kalan ve içine ev yaptığı küçük bir taşınmazın kendisine verilmesini, bunun için de kayınbiraderi ...’ya vekalet verilmesini istediğini, oysa davalının içine ev yaptığı küçük taşınmaz yerine telefonda dava konusu taşınmazın parsel numarasını vererek iradesini yanılttığını, davalının kayınbiraderine gönderilen vekaletname ile taşınmazı devraldığını, ancak herhangi bir bedel ödemediğini, çok uzun yıllar Kahramanmaraş iline gitmediğini, taşınmazdaki sitenin 2010 yılında bitirilmiş olup 2011 yılının Ramazan Bayramında şehre gittiğinde davalının taşınmazda inşaat yaptırdığını ve tüm taşınmazı uhdesine geçirdiğini fark ettiğini, davalının tüm aileyi kandırarak sebepsiz zenginleştiğini ileri sürerek eldeki davayı 28.05.2012 tarihinde açmıştır.

Davalı 18.06.2012 tarihinde süresinde verdiği cevap dilekçesinde, bütün mirasçılara belli miktarda ücret ödeyerek vekilleri aracılığı ile taşınmazı üzerine aldığını, davacının 2002, 2004 ve 2008 yıllarında bir çok kez Kahramanmaraş’a geldiğini, o tarihlerde taşınmaz üzerindeki binaların inşaat halinde olduğunu, davacının vekalet verme nedeninin dava konusu taşınmazın satışı için olup karşılığında bedelini aldığını belirterek davanın reddini savunmuş ve hak düşürücü sürenin geçtiğini ispat açısından tanık bildirmiştir. Mahkemece, davacının gabin hukuksal nedenine dayandığından, davanın hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığından reddine karar verilmiştir.

İddianın ileri sürülüş biçimine, davacının davalı tarafından telefonda parsel numarasını verdiği taşınmazın nitelikleri hakkında yanlış bilgi verilerek aldatıldığını ileri sürmesine göre; gabin hukuksal nedenine değil hile hukuksal nedenine dayandığı açıktır.

...

Somut olaya gelince; temlikin 26.04.1991 tarihinde gerçekleştirildiği, davacının dava dilekçesinde hileli işlemi 2011 yılının Ramazan Bayramında Kahramanmaraş’a gittiğinde taşınmaz üzerindeki binaları görünce öğrendiğini ileri sürdüğü, eldeki davayı da 28.05.2012 tarihinde açtığı sabittir.

… hak düşürücü sürenin hesabında davacının öğrenme tarihi olarak ileri sürdüğü tarihin esas alınması gerekir. Davalı tarafın bu tarihten daha önceki bir tarihte davacının hileyi öğrendiğini iddia etmesi durumunda bu iddiasını ispat zorunluluğunda olduğu da kuşkusuzdur.

Hâl böyle olunca; öncelikle, davacının iddiasına göre dava konusu taşınmazdaki pay devrinin hile ile olduğunu ne zaman öğrendiğinin tespit edilmesi, ondan sonra eldeki davayı hak düşürücü süre içinde açıp açmadığının değerlendirilmesi, davanın süresinde açıldığının anlaşılması halinde yukarıda belirlenen ilkeler çerçevesinde hile olgusu üzerinde inceleme ve araştırma yapılması, taraf delillerinin toplanması hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken …”

V-) Yararlanılabilecek Monografiler:

İbrahim Gül; İrade Bozukluğunun Sonucu Olarak İptal Edilebilirlik, Ankara, 2020.


Copyright © 2017 - 2024 Prof. Dr. İlhan Helvacı. Tüm hakları saklıdır.
X